Bir ressam der ya ‘… Sanat.., görünmeyeni görünür kılar’ diye… (harfi harfine aklıma gelmedi söz ama) Bilenen bir portre de, obje veya kompozisyonda da bu böyle. Her biri birbirinin yerine de geçebilir anlık duyguların birikiminde; içiçede … Yani hiç bir şey olduğu gibi değildir ve artık öze inmek çok zorlu bir süreçtir.. İki serüven vardır! Ya gerçeği kabulleneceksin, ya da gerçeği ideallestirip soyuta doğru özelleștireceksin
. Birinci secenekteki realistlik görüntüyu aynen aktarmak değildir. Realistlik bu kadar yüzeysel algilanmamalidir.( çok acmaya gerek yok, herkesin bildigi şeyler) İkinci seçenek ise realistligin belki idalizme ulaşmış hali soyuta yaklaşma serüveninde algıları koruyarak; sadece göze seslenmeyen tüm duyu organlarıyla sınırlı kalmayan hatta fizik ötesinde bir sezișle insanı maddeciligin akıbeti ile şimdiki zamana has olan tuketicilikten kurtaran bilinen bütünselin dışında oluşan hepimizin kendi dünyası… Önce yabancı sonra…
Yani șu ana kadar işlenmiş realizmlerde önce sadece olaylar göze seslenirken gerçek sanırsın soyutlandikca sanki bir yabancıya bakarsın… Ama zamanla kendine dokundukca zamana dokundukca vesaire vesaire… Anlarsın..
Elif Altıntaș